26 Haziran 2012 Salı

Sustum...

"Sustum. Tuz basıp yaralarıma, ne kadar susulacaksa o kadar sustum! Bir çığlık kanıyor en derininde yüreğimin. Açmadım kimselere yüreğimi...! Hançeri sadece kendime sapladım ve sustum..."


Aşkın Gözyaşları Tebrizli Şems / Sinan Yağmur



21 Haziran 2012 Perşembe

Simsiyah...



Sözlerin bittiği, kelimelerin ufalandığı, harflerin teker teker çözülerek anlamsız işaretlere dönüştüğü yerdeyim...

8 Haziran 2012 Cuma

Bebeklerimizle ilk haftalarımız


Heyecanımızı kaldığım yerden 24.Şubat’tan sonrasını kısaca anlatmak istiyorum. 2 gün sonra yaptığımız doğrulama testiyle artık hamileliğim kesinlik kazanmıştı. Şimdi 2 hafta sonrasını yani 6.haftayı beklememiz gerekiyordu doktor kontrolü için. Hamilelik dediğin aslında birçok bekleme alt kümesinden oluşan büyük bir sabır kümesi gibi… 9.Mart günü doktorumuzun kapısına dayandık, onu da bizim kadar sevinçli ve heyecanlı görmek ayrıca güzeldi. O gün heyecanla belki kalp atışını da duyarız bebeğimizin diye bekliyorduk. Bunun hakkında konuşurken doktorum kibarca uyardı bebeğiniz değil, bebekleriniz… Haberi aldığımdan beri evde sürekli eşime “Bizim 3 tane bebeğimiz olacak, ben biliyorum” dediğimden, ilk sorum; “Kaç tane?” oldu. Cevap çok net değildi; “3 tane kese görünüyor ama henüz kalp atışlarını alamadığımız için emin olamayız, belki hepsi belki ikisi belki biri yola devam eder…” Şaşkın, düşünceli, sevinçli, en önemlisi birbirimizin elini sımsıkı tutarak mutlu ayrıldık o akşam oradan. Üç küçük kese fotoğrafımızla birlikte…

Geçtiğimiz yıl yaşadığımız kaybımız nedeniyle bu sefer her konuda daha dikkatli olmamı istedi doktorum. İlk işim şantiyeyi devretmek oldu. Karnı burnunda bir şantiye şefi pek de verimli olamazdı. Bir de şantiye koşulları düşünülecek olursa, hele de çoğul gebelik için uygun olan en son yerlerden biriydi. Merkeze çekilen valiler gibi genel müdürüm beni de merkez ofise çekti. 6-7 aylık yoğun şantiye döneminden sonra bu değişiklik bir anda hayatımda geniş bir yer açtı. Bebeklerimizin haberi bile hayatımızı değiştirmeye başlamıştı.

8.haftayı bitirip 9.haftaya girdiğimiz günlerde birden sıkıntılar başladı, kanamam nedeniyle rutin takiplerin dışında incelemelere ve ek ilaçlara ihtiyacımız olduğu ortaya çıktı. O an çok da korkutmadı bu durum beni, daha sıkı takipte olmak fikri hoşuma bile gitti diyebilirim. Her ne kadar karşılaştırma yapmak istemesem de geçen seneki hamileliğimde hiç sıkıntım olmamasına rağmen olanlar beni bu sefer endişelendiriyordu ve sık takipler beni rahatlatabilecek tek şeydi. Bu haftaki kontrollerde bebeklerimizin ikiz olduğunu öğrendik. Diğer kesecik boştu. Her ikisinin de kalp atışlarını duyup rahatladık (bir süreliğine de olsa).

10.haftaya girdiğimiz ilk günlerde (10+1) arkadaşımla Bağdat Caddesinde geçirdiğimiz keyifli gün, karşılaştığım yoğun kanamayla kendimizi trafiğin elverdiği hızla Zeynep Kamil’de bulmamızla sonuçlandı. Acil’de bulunan doktorlar hemen hastaneye yatırmak istediler ama yoğun ısrarlarımla ve evde yerimden kıpırdamayacağıma dair verdiğim sözlerle beni 10 günlük bir raporla göndermeyi kabul ettiler. Normalde gebeliklerde tehlikeli dönem ilk üç ay olarak belirtilir ve 12.haftadan sonra düşük ihtimalinin %1’in altına düştüğü ve her geçen hafta daha da azaldığı bilinir. Benim geçen sene 23.haftada istatistiklerin en rahat dönem olarak gösterdiği zamanlarda bebeğimi kaybetmem nedeniyle bu sefer her gittiğim doktor daha dikkatli ve daha temkinli davranıyor hissettiğim kadarıyla. O gün nöbetçi doktor da devlet hastanesinde böyle bir durumla daha önce karşılaşmadığım için beni şaşırtan bir şekilde ne yapmam gerektiğini, nelere dikkat etmem gerektiğini, önümüzdeki günlerde nelerle karşılaşabileceğimi uzun uzun anlattı. Kendi doktorum da özel takibe başlamıştı zaten. O yüzden doktorlar açısından kendimi oldukça şanslı görüyorum bu dönemde, kimbilir belki de ufaklıkların şansıdır buJ 10.hafta ve 11.haftanın ilk günleri yatarak geçti. Bebeklerimizin sağlığı için her fırsatta dua ederek, biraz kitap okuyarak biraz tv, biraz dvd, bolca korku ve endişeyle geçti.  

11.haftamızda sıkıntılarımız geçince doktor kontrolünde izin de çıkınca 3 gün çalışma imkanım oldu. 12.haftaya detaylı kontrolümüzle başladık. 2’li testimiz diğer doktorumuzla yapıldı. Kan testi malum nedenlerden dolayı yapılamadı ama diğer tüm ölçümleri bebeklerimizin iyiydi. İlerleyen günlerde tekrar başa döndük. Acilde gece nöbetleri ve ikinci rapor dönemi geldi. SGK’da 10 günden uzun rapor verilemiyor ayakta tedavilerde, bu nedenle rapor peşinde de koşmanız gerekiyor bu gibi durumlarda. Her ne kadar yatmaya mahkum olsanız da “ayakta” tedavi statüsüne giriyorsunuz. 13, 14, 15 ve 16. haftalarımız da yatarak evde geçti.

17. haftada yine doktorumuzun kontrolünden sonra çalışmaya karar verdim. Aslında bu kararı almak da çok zordu. Hiç kimse bu konuda görüş bildirmedi. Doktorum dahil herkes senin kararın sen nasıl iyi hissedeceksen öyle yap dedi. Uzun süre eve kapalı kalmak ve sürekli endişelerle boğuşmak oldukça sıkmıştı canımı çalışmak istedim. Bu haftayı sorunsuz atlattık.

18.haftaya da çalışarak başladım. Tek sıkıntım öğleden sonra 2 gibi başlayan şiddetli bel ağrılarımdı. İnanılmaz bir ağrıydı ve oturmamı nerdeyse imkansız hale getiriyordu. Eve kendimi zor atıp uzanıyordum. Tek iyi gelen sırtüstü uzanmaktı. Trafiğe de kalmamak için işten erken çıkıyordum biraz. Çalışmak iyi geliyordu. Evden çıkmak, işe yaradığımı bilmek… evde yatarken yemek bile yapmaya kalkamıyordum. İnsan kendini yetersiz hissediyor, ne yapacağını bilemiyor. O kadar keyif aldığım kitap okumak bile artık keyif vermemeye başlamıştı.18+6. günümüzde tekrar başladı sıkıntılar. Acil doktor koşturmaları ve sayısız iğneler…